Mehmet Akif Ersoy Şiirleri-Safahat / Tevhîd Yâhud Feryâd
Ey nûr-i ulûhiyyetinin zılli avâlim ,
Zıllin bile esrâr-ı zuhûrun gibi muzlim !
Kürsî-i celâlin -ki semâlarla zeminler
Bir nokta kadar sahn-ı muhîtinde tutar yer-
İdrâkin eder gâye-i ümmîdini haybet …
Yâ Rab, o ne dehşettir, İlâhî, o ne heybet!
Pervâzına yetmez gibi pehnâ-yi avâlim,
Gâhî seni bulsam diye, âvâre hayâlim
Bir şevk ile lâhûta kadar yükseleyim der.
Lâkin nasıl olsun ki bu mi’râca muzaffer?
Nâsût muhîtinde henüz çalkalanırken,
Bir dest-i tecebbür dayanıp göğsüne birden;
Hüsranla iner öyle sefîl, öyle muhakkar :
Hâlâ o sükûtun küreden tozları kalkar!
Yalnız o mu? Bin fikr-i semâvî bu zeminde,
Bîtâb-ı taharri kalarak âh ü eninde!
Eşbâha mı kurbün olacaktır cevelângâh ?
Ervâh bütün mündehiş-i “sümme radednâh!”
Sun’undaki esrâra teâlî bize memnû’
Olmaz mı, ridâ-pûş dururken daha masnû’ ?
Hurşîd-i ezelden nasıl ister ki haberdâr
Olsun daha bir zerreyi derk etmeyen efkâr?
Ey nâmütenâhî sana nisbet ile mahdûd ,
Mahsûr-i muhît-i kaderindir ne ki mevcûd.
Dîbâce-i evsâfını almaz bütün eb’âd,
A’dâd edemez silsile-i feyzini ta’dâd .
Ummân-ı şüûnun ki birer mevcidir a’sâr ,
Her mevcesi bir lücce-i bî-sâhil-i âsâr!
Fermânına mahkûm ezeliyyet, ebediyyet;
Ey pâdişeh-i arş-ı güzîn-i samediyyet .
İbdâ’-i bedîin -ki cihanlarla bedâyi’
Meydana getirmiş- bize ey Hâlik-ı Mübdi’ ,
Mübhem nasıl olmaz ki? Ademden değil isbât,
Bir zerre-i mevcûdu yok etmek bile heyhât ,
Kâbil olamaz çıksa da bin dest-i muharrib .
Yâ Rab, bu nasıl âlem-i lebrîz-i garâib !
Serhadd-i ezel bed’-i hudûd-i melekûtun ,
Pehnâ-yi ebed gâye-i sahn-ı ceberûtun .
Hükmün ki tahakküm edemez seyrine bir şey;
Bir anda bu pâyansız olan cevvi eder tayy .
Bir an, diyerek eylemişim bilmeyerek, bak!
Takyîd zamanla seni ey Fâtır-ı Mutlak!
Bakîyi beşer her ne kadar etse de tenzîh,
Fâniyyeti îcâbı, eder kendine teşbîh!
Itlâka nasıl yol bulabilsin ki tefekkür?
Eşbâhı görür eyler iken rûhu tasavvur!
* * *
Ey rûh-i fezâ-gerd , giran-seyr-i harîmin ,
Ey nâtıka , dembeste-i esrâr-ı azîmin ,
Maksûd bu hilkatten eğer ma’rifetinse ;
Varmış mı o müdhiş görünen gâyete kimse?
Bir sahne midir yoksa bu âlem nazarında?
Bir sahne ki milyarla oyun var üzerinde!
Bir sahne ki her perdesi tertîb-i meşiyyet ;
Eşhâsı da bâzîçe-i âvâre-i kudret!
Cânîleri, kâtilleri meydana süren sen;
Cânîdeki, kâtildeki cür’et yine senden!
Sensin yaratan, başka değil, zulmeti, nûru;
Sensin veren ilham ile takvâyı, fücûru!
Zâlimde teaddîye olan meyl nedendir?
Mazlûm niçin olmada ondan müteneffir ?
Âkil nereden gördü bu ciddî harekâtı?
Câhil neden öğrenmedi âdâb-ı hayâtı?
Bir fâilin icbârı bütün gördüğüm âsâr!
Cebrî değilim… Olsam İlâhî ne suçum var?
* * *
Bir sahne demek âleme pek doğrudur elbet;
Ancak, görülen vak’aların hepsi hakîkat.
Hem öyle vekâyi’ ki temâşâsı hazindir,
Âheng-i tarab-sâzı bütün âh u enindir!
Zîrâ ederek bunca sefâlet-zede feryâd;
Vâveyl sadâsıyla dolar sîne-i eb’âd.
Yâ Rab, bu yüreklerdeki ses dinmeyecek mi?
Senden daha bir emr-i sükûn inmeyecek mi?
Her an ediyorsun bizi makhûr-ı celâlin,
Kurbân olayım, nerde senin, nerde cemâlin ?
Sendense eğer çektiğimiz bunca devâhî,
Kimden kime feryâd edelim, söyle İlâhî!
Lâ yüs’el’e binlerce suâl olsa da kurban,
İnsan bu muammâlara dehşetle nigehban .
Bir şahsa esîr olmayı bir koskoca millet,
Mekrinle mi, yâ Rab, sanıyor kendine devlet?
Dünyâyı yakıp yıkmaya bir seyf-i teaddî,
Emrinle mi, yâ Rab, ediyor böyle tesaddî ?
Zâlimlere kahrın o kadar verdi ki meydan:
“Yok âdil-i mutlak” diyecek ye’s ile vicdan!
Yerden çıkıyor göklere bin âh-ı şererbâr ,
Gökler ediyor sâde çıkan nâleyi tekrâr!
Bir yanda yanar lânesi bin hâne-harâbın,
Bir yanda söner lem’ası milyonla şebâbın.
Kalmış eli böğründe felâket-zede mâder ;
Evlâdını gömmüş kara topraklara, inler,
Ağlar beriden bir sürü âvâre-i tâli’ ,
Nan-pâre için eyleyerek ırzını zâyi’ ,
Bükmüş oradan boynunu binlerce yetîmân ,
Me’vâ arıyor âileler lâne-perîşân!
Mazlûm şikâyette, nedâmette sitemkâr;
Hûnâbe-i maktûle garîk olmada hunhâr !
Bîmârı , felâketliyi, üryânı, sefîli,
Meflûcu , amel-mandeyi , miskîni, zelîli ,
Gaddârı, cefâ-dîdeyi , mahkûmu, esîri,
Heyhât, şu pâyansız olan cemm-i gafîri
Teşhîr ile şöhret kazanan sahne-i dünyâ
Gelmez mi İlâhî sana bir kanlı temâşâ?
* * *
Lâkin bu sefîlân-ı beşerden kiminin, var
Kalbinde bir ümmîd ki encüm gibi parlar:
Îmandır o cevher ki İlâhî ne büyüktür…
Îmansız olan paslı yürek sînede yüktür!
Mü’min -ki bilir gördüğü yekrûze cihanın
Fevkinde ne âlemleri var subh-i bekânın ;
Bin can ile elbet çekecek etse de bilfarz,
Her devri hayâtın ona binlerce belâ arz.
Ferdâdaki ezvâkı o ettikçe te’emmül ,
Eyler bugün âlâma nasıl olsa tahammül…
Bir mülhidi lâkin kim eder tesliye , heyhât?
Sığmaz bunun âfâkına ferdâ-yı mükâfât!
Baştan başa “boşluk” şu semâlar, şu zeminler,
Bir gûş-i kerem var mı akan yaşları dinler?
İlcâ-yı tesâdüfle şu “boş!” âleme düşmüş;
Etrâfına binlerce şedâid gelip üşmüş.
Her lâhza boğuşmakla geçip devr-i hayâtı,
Bir şey olacak gâye-i hüsrânı : Memâtı !
Varlıktan onun inleyerek ölme nasîbi!
Bunlar beşerin işte en âvâre garîbi!
Mü’minlere imdâda yetiş merhametinle,
Mülhidlere lâkin daha çok merhamet eyle:
Gümrâhlarındır ki karanlıklara dalmış,
Bir rehber olur necm-i emel yok da bunalmış!
Sensin bu şebistâna süren onları elbet,
Senden doğacak doğsa da bir fecr-i hidâyet .
Mülhid de senin, kalb-i muvahhid de senindir;
İlhâd ile tevhîd nedir? Menşei hep bir.
Öyleyse nedendir bu tefâvüt ara yerde?
Esbâb-ı tehâlüf nedir efkâr-ı beşerde?
Yâ Rab, bu serâir gün olur da açılır mı?
Bir leyl-i müebbed olarak yoksa kalır mı?
Her zerrede âheng-i celâlin duyulurken,
Her nağmede binlerce lisan nâtık olurken,
Cilvendeki esrâr nasıl kalmada muzlim?
Ey nûr-i ulûhiyyetinin zılli avâlim!
Mehmet Akif Ersoy’un Tüm Şiirleri
Safahat
- Fâtih Camii
- Hasta
- Tevhîd Yâhud Feryâd
- Durmayalım
- Küfe
- Hasır
- Geçinme Belâsı
- Meyhâne
- Mezarlık
- Bana sor sevgili kâri
- Bayram
- Hasbihâl
- Selmâ
- Merhum İbrâhim Bey
- Azim
- Seyfi Baba
- İnsan
- Kör Neyzen
- Acem Şâhı
- İstibdâd
- Hürriyet
- Kocakarı İle Ömer
- Ezanlar
- Cânan Yurdu
- Bir Mersiye
- Dirvâs
- Mahalle Kahvesi
- Köse İmam
- Nazım Parçaları – Ressam Haklı!
- Nazım Parçaları – Bir Mezar Taşına Yazılmış İdi
- Nazım Parçaları – Bir Resmin Arkasına Yazılmış İdi
- Nazım Parçaları – Şâir Huzûrunda Münekkid
- Nazım Parçaları – Bu Da Bir Mezar Taşı İçin Yazılmış İdi
- Nazım Parçaları – Gül, Bülbül
- Nazım Parçaları – Tercümedir
- Nazım Parçaları – Tercümedir
- Nazım Parçaları – Hüsrân-ı Mübîn
- Nazım Parçaları – Âhiret Yolu
- Nazım Parçaları – İstiğrâk
- Nazım Parçaları – Âmin Alayı
- Nazım Parçaları – Hasbihâl
- Nazım Parçaları – Bebek Yâhud Hakk-ı Karâr
- Nazım Parçaları – Yemişçi İhtiyar
- Nazım Parçaları – İ’tirâf
Süleymaniye Kürsüsünde
Hakkın Sesleri
- Âyet Meâli (Âl-i İmrân, 26)
- Âyet Meâli (Neml, 52)
- Hadîs Tercümesi
- Âyet Meâli (Yûsuf, 87)
- Âyet Meâli (A’râf, 155)
- Âyet Meâli (Zümer, 9)
- Âyet Meâli (Âl-i İmrân, 110)
- Âyet Meâli (Bakara, 11-12)
- Âyet Meâli (Rûm, 50)
- Pek Hazin Bir Mevlid Gecesi
Fatih Kürsüsünde
Hatıralar
- Hâtıralar
- Uyan!
- Âyet Meâli (Âl-i İmrân, 102)
- Hadîs Meâl-i Celîli
- Âyet Meâli (İsrâ, 72)
- Hadîs Meâl-i Celîli
- Âyet Meâli (Âl-i İmrân, 173)
- El-Uksur’da *
- Berlin Hâtıraları
- Necid Çöllerinden Medîne’ye
Âsım
Gölgeler
- Hüsran
- Şark
- Alınlar Terlemeli
- Umar Mıydın?
- Mehmed Ali’ye
- Âyet Meâli (Enfâl, 46)
- Âyet Meâli (Hicr, 56)
- Âyet Meâli (Âl-i İmrân, 159)
- Süleyman Nazîf’e
- Bülbül
- Leylâ
- Fir’avun İle Yüz Yüze
- Şehidler Âbidesi için
- Vahdet
- Gece
- Hicran
- Secde
- Hüsâm Efendi Hoca
- Kıt’alar – Kıssadan Hisse
- Resmim için
- Resmim için
- Tebrik
- Tebrik
- Safahat için
- Resmim için
- Sa’dî’den Tercüme
- Mevlid-İ Nebî
- Çocuklara
- Bir Arîza *
- Bir Gece
- Ne Eser Ne De Semer
- Derviş Ahmed *
- Said Paşa İmâmı *
- Yine Kıt’alar – Resim İçin
- Nefs-i Nefîs
- Yaş Altmış!
- Nevruz’a
- Nerdesin?
- Tek Hakîkat
- Hayat Arkadaşıma
- San’atkâr
Diğer Şiirleri