Namık Kemal Kimdir?
Namık Kemal Kimdir?

Namık Kemal Kimdir?

Namık Kemal Kimdir? (21 Aralık 1840; Tekirdağ – 2 Aralık 1888; Sakız Adası) Mehmed Nâmık Kemal 26 Şevval 1256’da (21 Aralık 1840) Tekirdağ’da doğdu. Meclis-i Mâliye âzası, esham müdürü, II. Abdülhamid’in müneccimbaşısı Mustafa Âsım Bey’in oğludur. Annesi Tekirdağ mutasarrıfı Koniçeli Abdüllatif Paşa’nın kızı Fatma Zehra Hanım’dır. Büyük babası III. Selim’in başmâbeyincisi Şemseddin Bey, onun babası III. Ahmed’in damadı kaptan-ı deryâ, şair Râtib Ahmed Paşa olup o da vezîriâzam şehid Topal Osman Paşa’nın oğludur. Beşinci kuşakta Osman Paşa’nın babası Konyalı Bekir Ağa’ya varan ailenin kaynaklarda Moralı olarak gösterilmesi Bekir Ağa’nın sonradan Mora’ya yerleşmesinden dolayıdır. Kemal’in büyük babası Şemseddin Bey’in, babasının evlendiği hanımlardan biri olan III. Ahmed’in küçük kızı Ayşe Sultan’dan doğmuş olması ihtimaline göre aile Osmanlı hânedanı ile de akraba olmaktadır. Zaten aile silsilesinde bir sultanın da yer aldığını söylemesi buna şüphe bırakmamaktadır.

Ben Hayatımda Doğdum Doğalı Gezmeye Alıştım

Nâmık Kemal’in çocukluk hayatı babasından ziyade Abdüllatif Paşa ailesi yanında geçmiştir. Başlangıçta damadı Mustafa Âsım’ı memuriyetle Tekirdağ’a tayin ettirip yanına iç güveyisi alan Abdüllatif Paşa, terfi ve aziller dolayısıyla bir yerden başka bir yere giderken Nâmık Kemal’i memuriyetle sonra yeniden döndüğü İstanbul’da kalan babasının yanına bırakmayarak beraberinde götürüyordu. Tekirdağ ve Tırhala’nın ardından 1846’da Afyon’a gelişlerinin ikinci yılında annesinin genç yaşta ölümüyle (31 Ağustos 1848) öksüz kalan Nâmık Kemal’in hayatının ilk on yedi senesi dedesinin tayin edildiği vazife ve memuriyetler sebebiyle memleketin çeşitli köşelerini dolaşmakla geçti. Bundan dolayı bir mektubunda, “Ben anamdan doğdum doğalı gezmeye alıştım” demektedir.

Kütahya kaymakamlığına tayini çıkan Abdüllatif Paşa’nın çok geçmeden azledilmesi üzerine (17 Ekim 1848) ailece her defasında olduğu gibi yine İstanbul’a dönüldü. Artık mektebe başlama çağı gelmiş bulunan Nâmık Kemal, ilkin Beyazıt Rüşdiyesi’ne, daha sonra Vâlide Mektebi’ne (Dârülmaârif) verildi.

Başında Hoca Şâkir Efendi’nin bulunduğu bu mektepte ileride Şıpka kahramanı diye meşhur olacak, ömür boyu arkadaşlık münasebetini devam ettirdiği Müşir Süleyman Paşa, Dahiliye nâzırlığına yükselecek şair Fâik Memduh Paşa gibi simalar onun sınıf arkadaşlarıydı. [1]

Kars yılları

Dedesinin Kars’a mutasarrıf olarak atanması sebebiyle 1,5 yıl Kars’ta yaşadı. Karslı şair ve müderris Vaizzade Seyid Mehmet Hamid Efendi’den divan edebiyatını öğrendi. Avcılık, atıcılık, cirit dersleri aldı. Kars’ta görevi sona eren dedesi ile 1854’te İstanbul’a döndü. Burada görüp yaşadıkları ileride yazacağı tiyatro eserlerine ilham vermiştir. Namık Kemal, Midilli’de sürgüne gönderildiği sırada Abdülhak Hamit’e gönderdiği bir mektupta “nişanlısının arkasına düşerek, gönüllü nefer yazılmış, Kars’a kadar gelmiş ve bir taburun trampetçiliğinde bulunduğu halde şehit olmuş Kürd kızın cenazesini gördüğünden bahseder. Vatan yahut Silistre piyesinin konusunu oluşturan erkek kıyafetine girip nişanlısının ardından Silistireye giden Zekiye’yi buradan etkilenerek yarattığı düşünülür.

Sofya yılları

1855’te babasının Bulgaristan Filibe mal müdürü, dedesinin Sofya kaymakamı oluşu ile Sofya’ya gitti. Kars’ta öğrendiği aruz ve hece vezinlerini Sofya’da kaldığı dört sene boyunca pekiştirdi. Sofya’da evlerine ziyarete gelen dedesinin arkadaşı şair Binbaşı Eşref Bey, şiirlerini okuduktan sonra Mehmet Kemal’e yazıcı, kâtip anlamlarındaki “Namık” adını verdi. O günden sonra Namık Kemal olarak anılmaya başladı. 18 yaşına kadar kaldığı Sofya’da komşuları Niş Kadısı Mustafa Ragıp Efendi’nin kızı Nesime Hanım ile evlendi. Bu evlilikten Feride ve Ulviye adında iki kızı ve Ali Ekrem adında bir oğlu dünyaya geldi.

İstanbul yılları

1857’de İstanbul’a döndü ve Bab-ı Ali Tercüme Odasıʼnda stajyer olarak memurluğa başladı. 1858’de büyükannesi Mahmude Hanım’ı, 1859’da büyükbabası Abdülatif Paşa’yı kaybetti. Babasının ikinci evliliğini yaptığı Dürrüye Hanım’ın Kocamustafapaşa’daki evinde yaşadı. Babasının bu evliliğinden Naşit adında bir kardeşi oldu. 1859’da Gümrük Kalemi’nde çalışmaya başladı.

İlk şiirlerini Sofya’da yazan Namık Kemal, İstanbul’a geldiğinde kısa sürede şairler arasında tanınmıştı. Henüz Batı edebiyatı ile bir teması yoktu. İstanbul’da divan edebiyatı geleneğini takip ettiren şairlerle tanıştı. Arap ve Fars edebiyatlarını öğrenmeye çalıştı. Leskofçalı Galip Bey adlı şair ile yakın dostluk kurdu. Bu şairin başkanlığında kurulan Encümen-i Şuara adlı şairler topluluğuna katıldı.

1863’ten itibaren dört yıl yeniden Tercüme Odası’nda görev aldı. Bu yeni görevi sırasında batıyı tanıyanlarla tanışma imkânı buldu ve gözlerini batı kültürüne çevirdi. Edebiyatta batılılaşmanın ilk adımlarını atan İbrahim Şinasi ile tanışması hayatını değiştirdi. Sanat ve hayat görüşü değişti. Batı edebiyatını öğrenmeye başladı, ilgisi nesre yöneldi. Tarih ve hukuk alanında kendini geliştirmeye çalıştı. Tercüme odasının bir kâtibinden Fransızca dersleri aldı. Tasvir-i Efkar’da fıkra ve tercüme yazılar kaleme aldı. İlk defa Şinasi’de gördüğü “hak, millet, vatan, hürriyet, millet meclisi” gibi kelimeleri yaygınlaştırdı.[2]

Genç Osmanlılar

1863´te Babıali Tercüme Odası´na kâtip olarak girdi. Dört yıl çalıştığı bu görev sırasında dönemin önemli düşünür ve sanatçılarıyla tanışma olanağı buldu. 1865´te kurulan ve daha sonra Yeni Osmanlılar Cemiyeti adıyla ortaya çıkan İttifak-ı Hamiyet adlı gizli derneğe katıldı. Bir yandan da Tasvir-i Efkâr gazetesinde hükümeti eleştiren yazılar yazıyordu. Gazete, Yeni Osmanlılar Cemiyeti´nin görüşleri doğrultusunda yaptığı yayın sonucu 1867´de kapatıldı.

Namık Kemal, İstanbul´dan uzaklaştırılmak için Erzurum´a vali muavini olarak atandı. Bu göreve gitmeyi çeşitli engeller çıkarıp erteledi ve Mustafa Fazıl Paşa´nın çağrısı üzerine Ziya Paşa´yla birlikte Paris´e kaçtı. Bir süre sonra Londra´ya geçerek M. Fazıl Paşa´nın parasal desteğiyle Ali Suavi´nin Yeni Osmanlılar adına çıkardığı Muhbir gazetesinde yazmaya başladı. Ama Ali Suavi´yle anlaşamaması üzerine Muhbir´den ayrıldı. 1868´de gene M. Fazıl Paşa´nın desteğiyle Hürriyet adı altında başka bir gazete çıkardı. Çeşitli anlaşmazlıklar sonucu, Avrupa´da desteksiz kalınca, 1870´te zaptiye nazırı Hüsnü Paşa´nın çağrısı üzerine İstanbul´a döndü.

Nuri, Reşat ve Ebüzziya Tevfik beylerle birlikte 1872´de İbret gazetesini kiraladı. Aynı yıl burada çıkan bir yazısı üzerine gazete hükümetçe dört ay süreyle kapatıldı. Namık Kemal gene İstanbul´dan uzaklaştırılmak için Gelibolu mutasarrıflığına atandı. Orada yazmaya başladığı Vatan Yahut Silistire oyunu, 1873´te Gedikpaşa Tiyatrosu´nda sahnelendiğinde halkı coşturup olaylara neden oldu. Bu haberi İbret gazetesinin yazması üzerine o sırada İstanbul´a dönmüş olan Namık Kemal birçok arkadaşıyla birlikte tutuklandı. [3]

Mağusa (Kıbrıs) sürgünlüğü

Namık Kemal’in Mağusa (Kıbrıs) sürgünlüğü 38 ay sürdü. Mağusa’da son derece olumsuz koşullar altında yaşamak zorunda kaldı, pek çok kez sıtmaya ve başka hastalıklara yakalandı. Edebiyatçı Namık Kemal, birkaçı dışında eserlerinin tamamını bu dönemde Kıbrıs’ta vermişti.

Midilli sürgünlüğü

Sürgün dönüşü İstanbul’da bir kahraman gibi karşılandı. Hürriyet Kasidesi adlı eserini sürgün sonrasında tekrar başkente geldiği dönemde kaleme aldı. Tahta çıkışından 93 gün sonra akıl bozukluğu gerekçesiyle indirilen V. Murat’ın yerine Osmanlı tahtına oturan II. Abdülhamit, ilk Osmanlı Anayasası’nı oluşturmak için bir komisyon kurdu. Namık Kemal, bu komisyonun bir üyesi oldu. Ancak şair, padişahın aleyhine bir tehdit beyti yazıp bunu mecliste okuyunca mahkemede yargılandı. Söylediği Arapça beyit, “Bir şey, ikilendi mi, muhakkak üçlenir de” anlamındaydı ve tıpkı Abdülaziz ve V. Murat gibi Abdülhamit’in de tahttan indirilebileceğini ima ediyordu. Namık Kemal, asayişi bozduğu gerekçesiyle suçlu bulunup 6 ay hapis cezasına çarptırıldıysa da sonradan beraat etti. Girit Adası’nda ikamete mecbur edildi. Kendi isteği üzerine ikameti Midilli Adası’na çevrildi. 2.5 yıl sonra Midilli mutasarrıfı olarak görevlendirildi. Midilli’de tanıdığı genç yaştaki Hüseyin Hilmi Paşa’yı ömrü boyunca koruyup destekledi. Hüseyin Hilmi Paşa, yıllar sonra 1909’da sadrazamlığa kadar yükselmiştir.

1879’dan itibaren 5 yıl süren Midilli’deki görevi sırasında kaçakçılıkları önledi; hazine gelirini arttırdı. 20 Türk ilkokulu açtı. Türklerin hayat seviyesini yükseltti. Adalarda yaşayan Türk ahalisinin sorunlarını dile getiren bir rapor hazırlayıp Bâb-ı Âli’ye sundu. 1882’de Nişan-i Osmanlı madalyası ile ödüllendirildi. “Vaveyla”, “Murabba”, “Vatan Mersiyesi” gibi şiirlerini burada yazdı. Mağusa’da yazmaya başladığı Celaleddin Herzemşah adlı eserini tamamladı. Bu eser, okunmak için yazılmış 15 perdelik tarihi bir oyundur. Harzemşahlar Devleti’nin son hükümdarı Celaleddin Harzemşah etrafında gelişen oyunda İslam birliği düşüncesini işledi. Abdülhamit, bu eserinden ötürü onu bâlâ rütbesi ile ödüllendirdi.

Namık Kemal’in Midilli’de kaçakçılıkla mücadelesinden çıkarları zarar görenlerin şikâyetinden sonra 1884’te Rodos mutasarrıfı oldu. Rodos adasındaki çalışmaları da padişahın imtiyaz madalyası ile ödüllendirildi. Rodos’ta, Osmanlı tarihi hakkında eser yazmaya başladı. İngiliz ve Yunanların şikayeti üzerine 1887’de Rodos’taki görevi sona erdi. Sakız Adası mutasarrıfı oldu.

Ölümü

Sakız Adası’nın kuru havası nedeniyle rahatsızlanan Namık Kemal, 2 Aralık 1888 günü 47 yaşında hayatını kaybetti. Adada bir caminin haziresine defnedildi. Arkadaşı Ebüziyya Tevfik, şairin Bolayır’da gömülme arzusunu Padişah II. Abdülhamit’e iletince naaşı Gelibolu’ya nakledildi. Bolayır’da Orhan Gazi’nin oğlu Şehzade Gazi Süleyman Paşa’nın türbesinin yanına gömüldü. Birkaç yıl sonra Sultan Abdülhamit bir türbe yaptırdı. Türbenin planını Tevfik Fikret çizdi. 1912 Mürefte-Şarköy depreminde sütunlar zedelendiği için hâlen mermer kaplı bir kabirde bulunmaktadır..

Namık Kemal’in ölümünden sonra II. Abdülhamit, şairin oğlu Ali Ekrem’i sarayda görevlendirdi, babası Mustafa Asım’ı ise saraya müneccimbaşı tayin etti.[4]

Edebi Kişiliği

Türk edebiyatına Avrupaî bir hüviyet kazandıran edebiyatçımız Namık Kemal’dir. Türkiye’de ilk defa, “vatan ve hürriyet şairi” diye şöhret kazanan şair de odur. Namık Kemal, Tanzimat devri Türkiyesi’nde bir fikir ve sanat inkılapçısı olarak tanınmış ve kendisine bir millî kahraman gözüyle bakılmıştır. Kalemini yalnız bir sanat vasıtası olarak değil, aynı zamanda bir millî-sosyal mücadele vasıtası olarak kullanan Namık Kemal’in olumlu sonuç veren sosyal mücadeleleri olmuştur.

Türk halkına milli benliğini ve kendi değerlerini tanıtmak, ona hürriyet aşkı vermek ve bilhassa ecdat kanıyla yoğrulmuş vatan topraklarını, uğrunda şuurla can verilebilir bir seviyede sevdirmek Namık Kemal’in çalışmaları ile olur. Namık Kemal, vatan kelimesinin eski Türkçedeki değişik manalarına yeni bir hayat vermiş, eski dilde insan topluluğu, din, mezhep ve aynı mezhepte olan cemaat manasındaki millet kelimesinden türetilen milliyet kelimesine çağdaş bir mana kazandırmıştır. Yine eski dilde azat edilmiş köle anlamındaki “hürr” kelimesinden türettiği hürriyet kelimesini ilk defa kullanan ve Türkçeye kazandıran şair de odur. Aslı Arapça olan ve Eski Türkçede bir hükümdarın bir kavme hükmetmesi karşıtlığında kullanılan “istiklal” kelimesini de dilimizde, milletimize bir gün bir “İstiklal Savaşı” kazandıracak derecede sağlam ve millî bir manada kullanan kudretli kalem, yine Namık Kemal’dir.

Öteden beri, Avrupa’da yapılmakta olan, millî, sosyal ve siyasî mücadelelerden fikir ve ilham alan bu kelimeler, Türkçede kullanıldıkları ilk zamanlardan başlayarak, sadece birer kelime olmakla kalmamış, yaralı bir milletin, uğrunda sürekli mücadele yaptığı birer kutsal ideal değeri kazanmış, birer millî-tarihî kelime olarak Türkçenin ölümsüz sözleri arasına katılmıştır. Bütün bunlar yanında, aynı şairin, Türkiye’de halk hürriyetine dayanan yeni bir idarî rejim kurulması için aynı şiddet ve cesaretle harekete geçen bir de siyasî hayatı olmuştur.

Namık Kemal, kudretli bir şair, ateşli bir mücadeleci ve üretken bir yazardır. Sanat, onun elinde toplumsal fayda için ve millî idealler uğrunda kullanılan bir araç niteliği kazanmıştır. Namık Kemal’in kültürlü ve inandırıcı bir mücadele lisanı vardı. Yeni edebiyatın yerleşmesi için eski edebiyata şiddetle hücum etti. Dilde, halkın anlayacağı bir dille yazmak gereğini herkesten daha kuvvetli savundu ve bu düşüncelerini eserlerinde de uyguladı. Avrupaî edebiyatın her türünde eserler yazarak onları okuyan geniş bir orta sınıfın yetişmesinde etkili oldu.

İlklerin Sanatçısı

Edebiyatımızda ilk edebî roman İntibah, ilk tarihî roman Cezmi, ilk defa millî bir konuyu elen alan tiyatro eseri Vatan Yahut Silistre onun tarafından yazıldı. Çok sayıda eserleri ve edebiyaçı arkadaşlarına yazdığı özel mektuplarıyla, Türkiye’nin Tanzimat’dan Cumhuriyet’e kadar olan fikrî, edebî ve siyasî inkılâpları üzerinde, uzaktan ve yakından daima büyük bir rol oynadı.

Hayatı gurbet ve sürgünlerde mücadele ile geçen Namık Kemal, hayatını bir dava uğruna harcayan fikir kahramanı modeli olarak toplum, fikir ve edebî hayatımızda yaşadığı günlerden bu yana geniş etkiler bırakmış, ülke içinde olduğu gibi dış dünyada da tanınmıştır. Eserlerinden pek çoğu batı dillerine çevrilmiş, hakkında pek çok kitaplar yayımlanmıştır.

Eserleri

Tiyatroları

  • Vatan Yahut Silistre, 1873
  • Zavallı Çocuk, 1872
  • Akif Bey, 1874
  • Gülnihal, 1875
  • Celaleddin Harzemşah, 18818
  • Kara Belâ, 1910

Romanları

  • İntibah, 1874
  • Cezmi, 1882

Şiirleri

  • Hürriyet Kasidesi
  • Vatan Şarkısı
  • Vatan Mersiyesi
  • Vaveyla

Tenkitleri

  • Lisan-ı Osmanî’nin Edebiyatı Hakkında Bazı Mülahazatı Şamildir, 1866
  • Bahar-ı Dâniş Mukaddimesi, 1873
  • Tahrib-i Harâbât, 1883
  • Takip, 1883
  • Mes Prisons Muâhezenâmesi, 1885
  • İrfan Paşa’ya Mektup, 1887
  • Mukaddeme-i Celal, 1888
  • Renan Müdafaanamesi, 1908
  • Namık Kemal’in Talim-i Edebiyat Hakkında Bir Risalesi, 1950

Tarihleri

  • Devr-i İstilâ, 1867
  • Bârika-i Zafer, 1872
  • Evrâk-ı Perişan, 1875
  • Emir Nevruz, 1875
  • Silistre Muhasarası, 1873
  • Kanije, 1873
  • Tarih-i Askerî(Harbiye Mektebi için ders kitabı olarak hazırlanmıştır. Müsvedde halinde TTK Arşivindedir, basılmamıştır)
  • Osmanlı Tarihi, 1888, 1910-1911

Şiirlerinden Örnekler

Vatan Türküsü
Vatan Şarkısı
Vatan Mersiyesi
Bekçi Türküsü
Hirrename
Gazel (hep redifli şiir)
Gazel (lazımsa redifli şiir)
Gazel (Jâle-rîz-i bâğ-ı aşkım seyl-i dâmân-i gülüm)
Gazel (Aksin ki olur cilve-nümâ çeşm-i terimden)
Gazel (elvada redifli gazel)
Gazel (edeyim redifli gazel)
Gazel (eylerim redifli gazel)
Hilâl-i Osmânî
Hürriyet Kasidesi
Vaveyla

Kaynakça

[1] İslamAnsiklopedisi
[2] Wikipedia
[3] NamıkKemalOrtaOkulu
[4] Wikipedia

SORU SOR - CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz