Küresel Gazeteciler Konseyi’nin (KGK) çıkarttığı “Türkiye’de gazeteciliğin geleceği” raporuyla ilgili burada bir yazı kaleme almıştım.
Pandemi sonrasında oluşan şartlar, sosyal medyanın yaygınlaşmasının geleneksel medyaya etkisi ve gazeteciliğin geleceği, mesleğin sağlıklı icra edilebilmesi için devletin yapması gerekenler, hazırlanan raporun başlıca konularından.
Böyle bir raporun KGK tarafından hazırlanması önemli çünkü görüş ve düşünceleri sınıflandırmadan içinde barındıran, Türkiye’nin tüm illerinde ve yurt dışında onlarca temsilcisi bulunan ve ağırlığı olan bir STK.
Konseyin Başkanı da eski bir gazeteci ve aynı zamanda Alanya’da kendi yayın kuruluşuna sahip olan Mehmet Ali Dim.
Sayın Dim’le o raporun detaylarını, çözüm önerilerini ve hükümetin tepkisini konuştuk.
– Küresel Gazeteciler Konseyi Başkanı Sayın Mehmet Ali Dim merhabalar
Merhabalar Benan Hanım. Öncelikle teşekkür ediyorum beni konuk ettiğiniz için. Independent Türkiye’ye özellikle başarılar diliyorum. Ben çok yakından takip ediyorum hem sizin yazılarınızı, haberlerinizi hem de Independent Türkiye’yi; çok objektif yayıncılık yapıyorsunuz.
– Çok teşekkürler. Ben geçen hafta hazırlanan, konsey tarafından yayımlanan raporla başlamak istiyorum. Küresel Gazeteciler Konseyi olarak “Türkiye’de Gazeteciliğin Geleceği” adlı bir rapor hazırlandı ve yayımlandı. Neden böyle bir rapor hazırlanma ihtiyacı duyuldu, önce buradan başlayalım?..
Öncelikle şunu ifade etmek gerekiyor; ülkemizde ve dünyada gazetecilik mesleği artık tartışılıyor. Sadece gazetecilik mesleği değil, gazeteciliğin sınırları tartışılıyor. Basın özgürlüğü, iletişim özgürlüğü birtakım kavram karmaşası içerinde bir tartışma, bir beyin fırtınası; insanlar hatta devletler arasında evrensel boyuta taşınmış bir tartışma yapılıyor şu an. Siz de bunun farkındasınız. Sadece Türkiye’nin konusu değil bu.
İşte biz bu noktada, özellikle Yaygın Medya Meclisi’nde Sayın Salih Zeki Sarıdanişmet’in öncülüğünde -kendisi biliyorsunuz çok deneyimli bir gazetecidir. Uzun yıllar hem yurt dışında ABD’de Washington’da muhabirlik yapmış, uzun yıllar birçok İHA gibi DHA gibi ajanslarda genel müdürlük yapmış deneyimli bir gazetecidir.- Onun öncülüğünde böyle bir rapor hazırlanması noktasında mutabık kaldık.
Çünkü gerçekten ‘gazetecilik nereye gidiyor’, gerek ülkemizde gerek dünyada nereye gidiyor? Ama tabii ki önce can, sonra canan… Ülkemizin içinde bulunduğu durum malum, içinde bulunduğu problemlere dair çözüm önerilerimizi zaten her an dile getiriyoruz. Bunlarla ilgili ne yapabiliriz diye düşündüğümüzde “Türkiye’de Gazeteciliğin Geleceği” diye bir rapor ortaya çıktı. Raporu Salih Zeki Sarıdanişmet Bey kaleme aldı, tüm arkadaşlarımız katkıda bulundu.
Aslında rapor tamamlanmış da değil onu da söyleyeyim; bu bir ön araştırma raporu, bir tespit analiz raporu. Bunun üzerine koymamız gerekiyor. Sizlerin de katkısı olacak, hepimizin katkısı olacak. Buradaki amaç öncelikle durum tespiti; şu an Türkiye’de gazetecilik hangi noktada, hangi aşamadayız?
“Dijital dönüşüm bir kasırga gibi; gazetecilik mesleği nasıl etkilenecek”
Bu aşamaların birincisi, biliyorsunuz bir dijitalleşme çağındayız. Dijital dönüşüm bir kasırga gibi. Gazetecilik mesleği asla yok olmayacak olan bir meslek; dünyadaki ilk mesleklerden birisi, son meslek de olacak. Dünya var oldukça gazetecilik de olacak. Bu bir gerçek.
Bu gerçekten hareketle dedik ki Türkiye’de dijital dönüşüm hangi noktada ve nereye gidiyor, ne zaman tamamlanacak? Ve bu dijital dönüşümde gazetecilik mesleği nasıl etkilenecek? Öncelikle bu var raporda.
Ve bunun yanı sıra, bununla bağlantılı olmak şartıyla, sosyal medyanın gazeteciliğe olan etkisi. Anayasamızda da var; insanların en doğal anayasal hakkı nedir, haber almak. Devlet, haber alma hakkını da sağlamak zorunda. İnsanların doğru iletişim kurmasını, aynı zamanda etrafında, dünyasında neler olup bittiğini doğru bir şekilde alma hakkı var.
Bu hakkını kim kullandırıyor, bizler; profesyonel gazeteciler, sosyal medyada yazılan iki satır değil. O hakkı kullandıran bizlerin de anayasal görevi ve işlevi olduğunu da kabul etmek zorunluluğu var.
– Evet, dikkat çeken başka noktalar da vardı raporda bu arada. Gazetecilere ve kurumlara devletin destek olması gerektiği; nasıl olması gerektiği konusunda aslında bir de yol göstericilik de içeriyor. Biraz burayı detaylandırabilir miyiz, nerelerden, ne şekilde destek gelmeli kurum ve kuruluşlara?..
Gazeteciliğin; profesyonel olarak gazetecilik yapan medya kuruluşlarının, bunun içinde gazeteler, televizyonlar, radyolar ve bir türlü yasallaştıramadığımız internet haber sitelerimiz –yasallaştıramadığımız derken bunun altını çizerek söylüyorum. Onları da bir stabil kapsam içerisine almak zorundayız dijitalleşme çağında; bu bir gerçek.
Dolayısıyla bunların tamamının gelir kaynağı nedir?.. Gazetelerde nedir; abonedir, reklamdır, televizyonda nedir; reklamdır, radyoda nedir; jingledır (cıngıldır), reklamdır, internet haber sitelerinde nedir; Google’dan ya da diğer mecralardan gelen reklamlar ve onların kendi çabalarıyla aldıkları banner reklamlardır.
Yani sonuçta nereye geliyoruz… Gelir kaynaklarımızı sağdan sayıyoruz iki tane, soldan sayıyoruz iki tane: abone ve reklam. Başka bir gelir kaynağımız var mı?!.
“Habercilik ile reklam haberciliğinin belirgin bir şekilde bir farkı olduğunun belirtilmeli”
Bir de son dönemde biliyorsunuz –yani bu gazetecilik işlevi sayılabilir mi bilmiyorum ama- tanıtım haberciliği başladı; reklam haberciliği. Bunu gazetecilik faaliyeti içerisine ne kadar koyabiliriz reklam haberciliğini?.. Ama bu da ciddi bir mecra oluştu farkındaysanız.
– İlişkiler birbirine karıştırılmaya başlandı aslında.
Bravo. Yani bakıyorsunuz “ya bu haber reklam haber” diyorsunuz; ama hiçbir yerinde ‘reklam haber’ yazmıyor. İnsanlar bunu haber olarak okuyorlar ama reklam olduğunu bilemeyebiliyorlar. Aslında bunun da belirgin bir şekilde ayrılması gerekiyor birbirinden.
Habercilik ile tanıtım haberciliği, reklam haberciliğinin belirgin bir şekilde bir farkı olduğunun belirtilmesi gerekiyor. Zaten yasa da bunu söylüyor; etik, ahlaki kurallar da bunu gerektiriyor.
“Türk medyasının tüm unsurlarıyla yeni çağa hazırlanması gerekiyor”
Yani biz ne bekliyoruz bu aşamada? Bu raporla ne amaçlıyoruz her şeyden önce?.. Tabii ki Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin tüm unsurlarıyla; siyaset üstü, siyaset dışı bir yaklaşımla -ki bir gün herkese objektif, özgür medya lazım olacak.
Her siyasi için bu gereçli değil mi; her kamu görevlisi için bu geçerli. Siyaset üstü bir bakış açısıyla, Türk medyasının tüm unsurlarıyla –bakın ayırmaksızın söylüyorum- yeni döneme, yeni çağa hazırlanması gerekiyor. Bu konuda yasal düzenlemelerin yapılması gerekiyor her şeyden önce.
Bunun yanı sıra dijital dönüşüm aşamasında tüm medya kuruluşlarına katkıda bulunması gerekiyor. Biz Küresel Gazeteciler Konseyi olarak insiyatif almaya da hazır olduğumuzu değişik vesilelerle ifade ettik.
– Pandemi ile birlikte gazetecilerin çalışma şekillerinde ne gibi değişiklikler olacak ya da nasıl bir evrimle gerçekleşiyor sizce? Ülkenin dört bir tarafında temsilcisi olan bir konseyin başkanı olduğunuz için özellikle Türkiye’nin geneline hakim olduğunuzdan özellikle bu soruyu sormak istedim.
Demirören Medya binası boşaltıldı. Binanın çok küçük bir (idari) kısmı açık, geri kalan kısmı boşaltıldı. Tüm personel, editör, muhabir gibi kadroların tamamı evlerine yollandı. Şimdilik aralık ayına kadar evden çalışacakları söylendi. Birçoğu sosyal medyalarında ‘binayı terk ediyoruz’ gibi veda mesajlar yayınladılar, tüm dolaplarını, çekmecelerini boşalttılar ve evlerine gittiler.
Şimdi o bina tadilat yapılacak falan deniliyor, bilmiyorum ne yapılır, rezidans mı yapılır, AVM mi yapılır, ne yapılır bilmiyorum. Şimdi pandemi sürecinde kapımızı çalan bir şey var: evden çalışma.
Peki, Anadolu’da durum farklı mı? Değil. Ben de Anadolu’da bir şirketin yönetim kurulu başkanıyım, ben de aynısını yaptım. Ama bu hafta itibariyle mesaimize başladık.
Ama birçok medya kuruluşu bunu yapmadı, yapmayacak. Diyecek ki ‘Home office çalışın.’ Çünkü neden, bir, işletme giderleri düştü; klimalar çalışmıyor, elektrikler yanmıyor, kışsa kalorifer çalışmıyor doğalgaz sarfiyatı yapıyor. Ulaştırma gideri yok, kimseyi evinden servisle almıyor, evine bırakmıyor. Öğlen yemeği vermiyor kimseye. Yani baktığınız zaman ekonomik anlamda da birçok getirisi var.
– Küresel Gazeteciler Konseyi Başkanı Sayın Mehmet Ali Dim, çok teşekkürler verdiğiniz bilgiler için.
Ben teşekkür ediyorum. Çok güzel bir yayın oldu. Başarılar diliyorum.